Arzu'nun Parşömeni

Hayatın Karalamaları

Sevgili Günlük 1

Saat: 08:19

Kafam çok karışık hemde çok . Aynı aşure gibi. Hani aşurenin içinde bir sürü şey vardır,normalde başka yemeklerde yanyana gelemeyecek birsürü şey aşurenin içindedir ya; işte zihnimde öyle. Normalde hiç düşünmediğim ya da üzerinde durmaya değmez dediğim bir milyon şey zihnimde birbirine bulaşmadan cirit atıyor. Sabah sabah ...(Aşure sevenler kızacak belkide...)
Aslında şu tezi bi versem herhalde beyin aşuresinin birkaç malzemesi eksilecek heralde. Neyse az kaldı,bir bilemedin iki ay. Bu hafta böyle aşure gibi geçti.Evin boruları, tez, boynumun ağrısı, bunaldım mı ne? Bu aşure durumu pazartesi akşamına kadar devam edecek galiba ya sabır diyelim. Sonrası Allah kerim...

Ama bugün çok güzel geçecek. Heeey Sevgili Evren sana diyorum bugün çok güzel geçecek di mi?

TEKRAR ve TEKRAR

Saat: 19:13
Dinlenmek lazım bazen, gözünü denize dikip herşeyi silmek,



Sonra dostunla, ağlamak gülmek




Düşünmek ve tekrar düşünmek lazım,




Hep geride kalan olmanın sebebini,




Hesap sormak kendine,gerekirse acıtmak,




Sevememenin sebebini




Tekrar bakmak,görmek lazım sevdiğini söyleyeni




Silkelenmek ve kendine gelmek lazım




Önce kendi yüreğini sevmek, kendini bilerek














KENDİME

Saat: 16:43
KENDİME...



Hayat insana her saniye her dakika bir şeyler öğretiyor. İnadınızı kırıyor kimi zaman, törpülüyor sizi adeta. Eğer bu yeniden şekillendirilme işlemine direnirseniz hayat sizi daha hoyratça ele alıyor. Nereden çıktı bunlar diyebilirsiniz. Aslında neden aklımdan geçiriyorum bunları, neden hiç bilmiyorum. Neyse, hayat beni de en hassas noktamdan vurdu. Mevzu başkalarından herhangi birşey talep etmek. Bu talep bir bardak su istemekten tutunda, gerçekten ciddi bir ihtiyaca kadar herhangi birşey olabilir. Birisinden birşey istemek nedense yaralıyor sanki zayıf düşürüyordu. Sonra bir gün aslında bir çok kişide olabilen bir hastalık ortaya çıktı. Fıtık. Söylemesi çok kolay. Etrafınızda hemen herkesin bu konuyla ilgili bir tecrübesi veya söyleyecek bir sözü mutlaka vardır. Benim durum ise biraz ilerlemişti, ameliyat vesaire durumları ortaya çıktı. Peki ne var bunda diyeceksiniz haklı olarak. Ama iş öyle değil işte. Ben, hiç kimseden bir şey isteyemeyen ben, artık ekmeğime yağ bile süremiyordum, başkasına ihtiyaç duyuyordum. Başlarda bir şey istememek için sofradan aç kalktığım zamanlar oldu. Yiyemiyordum, çünkü otururken dayanılmaz ağrılarım oluyordu, yiyemiyordum çünkü o inadımdan ve saçma sapan gururumdan ''kollarım çok ağrıyor yardım edin'' diyemiyordum. Hani ben çok güçlüyüm ya, hiç kimseye ihtiyacım yok ya ...
''Seni sersem'' dedi hayat bana ''sen kimsin? ''Bu ne aptalca bir takıntı, ne saçma bir gurur... Bu kadar basit birşeyi bile isteyemiyorsun.''
E mecbur kalınca utana sıkıla istemeye başladım tabii. Sonra düşündüm niye böyleyim diye. Neye kime bu güvensizlik. Önceleri etrafımdaki insanları sorguladım, suçladım. Bana yeterince güven vermemişler,o yüzden bir şey isteyemiyorum demek ki dedim, onlarla kendi içimde ne kavgalar ettim. Fakat sonra anladım ki aslında ben kendime güvenmiyormuşum. İncineceğimi düşünüp salakça bir kabuk örüp herkesten uzak kaldım. Peki tamam, bir şey istemiyorsun, peki içten içe bu beklenti neyin nesi. İnsanlara yapılacak en büyük haksızlık derdini anlatmadan bir şeyler beklemek. Üstelik bu beklenti cevapsız kalınca insanlara öfkelenmek… Ne büyük haksızlık. İşte hayat bana aslında basit olan bu hastalıkta, insanlardan bir şeyler talep etmeyi öğretti. Beni törpüledi hemde ne törpüleme dümdüz etti. Artık bir şeyler isteyebiliyorum, İnsanların beni anlamalarını beklemeyip düşüncelerimi dile getirebiliyorum. Kısacası hayat öğretiyor büyütüyor….

plak ve gramafon

Saat: 14:03


Plâklar üzerine tespit edilmiş olan esasları tekrarlamaya yarayan alet. Gramafon iki bölümden ibarettir: Plâk ve makine.

Plâk, gomalaka ve mumlu maddelerle (son yıllarda plâstik maddelerle) yapılan bir disktir.İki yüzünde helezon şeklinde oyuklar vardır. Bu oyuklar, girintili çıkıntılıdır, özel olarak yapılmış olan gramafon iğnesi, bu oyuklar arasında dolaşırken, meydana gelen titreşimler, plâğa alınan sesin tekrar duyulmasını sağlar.

Makine, plâğın devamlı olarak ve aynı hızda dönmesini sağlayan bir motor ile, sesi yansıtan bir bölümden ibarettir. Motor, zemberek ya da elektrikle çalıştırılabilir. Her iki şekilde de dakikada ortalama olarak 78 devir yapılır. Elektrikle çalışan gramafonlara pikap adı verilir.

iğne, plâk üzerinde dolandıkça, oyukların girinti ve çıkıntısına göre meydana gelen titreşimler, iğnenin bağlı bulunduğu diyagrama yansır, ses titreşimleri, diyagram ve ses kutusu yardımı ile büyütülerek aksettirilmiş olur.

Gramafon 1877 yılında Edison tarafından icat edilmiş olan fonografın geliştirilmiş şeklidir.

Plâk nasıl doldurulur?

Balmumundan yapılmış düz ve daire biçimli kalıplar, gramafona benzeyen bir makineye konur. Bu makine, balmumundan kalıbı, belli bir hızla döndürür. Kalıbın üzerine bir iğne konmuştur. Bu iğ ne bir diyaframa bağlıdır.

Makinenin karşısında yapılan bir konuşma ya da söylenen bir şarkı, havayı titreştirir, hava da diyagramda titreşimler meydana getirir. Bunun sonucu olarak, diyagrama bağlı olan iğnede de titreşmeler olur. iğne, titreşerek, dönmekte olan balmumu kalıbı üzerinde, titreşme durumuma göre inişli çıkışlı çizgiler çizer. Böylece, bir kalıp elde edilmiş olunur. Bu kalıptan nikel kalıplar çıkarılır. Sonra da bu nikel kalıptan, bildiğimiz gramafon plâkları çoğaltılır.


(Alıntı:www.nedir.cc)
Sadece gramafonda dinlenebilen taş plaklara (78 lik) ulaşmak zor.Taş plak bulsanız bile istediğiniz sanatçıların plaklarını bulamıyorsunuz. Üstelik 45' lik ve 33' lük plaklara hemen her cebe uygun fiyatlarla ulaşabilirken taş plak fiyatları çok daha yüksek.Yine de eğer bir plak tutkunuysanız istediğiniz plağa sahip olabilmek için bütçenizi zorlamayı göze alıyorsunuz.

( foto:arzu nun parşomeni )

Ezelden beri var olan tutkumdu plaklar ve onların cızırtılı sesi

( foto:arzu'nun parşömeni )


Kimi zaman efkarlı kimi zaman neşeli rakı sofralarının vazgeçilmez lezzeti...



Bu zevki yaşamak özellikle Ankara' da yaşayanlar için biraz zahmetli. bunun sebebi ise eski plakları satan yerlerin az oluşu. Biraz soruşturunca birkaç yer buldum.


  • Ankara' da Ulus'da Pirinç Hanı

  • Tunalı Hilmi' deTunalı Pasajı ve Aynalı Çarşı

Bunların dışında eski plakları dinleyebileceğiniz eviniz kadar sıcak bir ortam var Ankara 'da... PLAKLI FİGÜRAN KAHVEHANESİ .Hem çalışanları, hem de mekanın kendisi sımsıcak. Duvarlarında eski film afişleri ve eski eşyaların olduğu bu mekana girince kendinizi bir zaman yolculuğunda gibi hissediyorsunuz.


Müdavimleri olduğuna emin olduğum bu kafe Türkiye' nin beşinci büyük plak arşivine sahip. Sahibi ESMA ve BÜLENT ARMAN kardeşler.İkiside çok samimi ve güleryüzlü insanlar.




DENEMELER

Saat: 13:20


''Yalnızlıktan korkmuyor musun?''diyerek böldü sohbetimizi. İnanmadım önce anlayamamış olduğuna inanamadım. Bunca yıldır anlayamaması şaşırttı önce...Sonra anlatmaya başladım. Doğduğundan beri yalnızsın. Etrafında gördüklerin, birlikte yaşadığın insanlar sadece hayatın seni oyalama taktikleri, birer yanılsama. Gerçek dostunu görmüyor musun? İlk günden beri yanı başında, sana yoldaşlık ediyor. ''Kim? ''diye sordu merakla. Sensin tabii ki dedim; ihtiyacın olduğunda koşulsuz yanında olan, sana asla ihanet etmeyen bir sen varsın. Anlamsızca yüzüme baktı, anlamadı bile...Anlamsız bulduğu konuşmayı sonlandırmak için sadece yavan bir teşekkür ederek yerinden kalktı; korktuğu yalnızlıktan kaçmak için arkadaşlarının olduğu masaya doğru yürüyerek uzaklaşırken tebessümle ona bakıp sohbetimize kaldığımız yerden devam ettik. Ben ve kendim...
 

İzleyiciler